26 Ocak 2011 Çarşamba

İki keçi köprüde karşılaşırsa...





Bu senede yeni moda keçi gribi.Neymiş efendim hastalar koymuş bu adı, geç iyileşiyorsun inatçı diye.
O keçiyse ben ondan keçiyim. Grip bana bulaşmak için elinden geleni yapıyor ama bendeki inatta o denli. Çevremde herkes hasta, herkes grip, aksırık-tıksırık..Ne denli korunabilirsem artık..
Yemediğim kadar sarımsaklı yoğurt, portakal, mandalina (ben ki meyve yemem, aramam) ve bilimum sebzeye gömülmüş durumdayım..
Bir titreme, üşüme sanki ateşim çıkacak gibi hooppp vazgeçiyo..3-5 hapşırık, burun akıntısı hahhh şimdi kaptım şifayı diyorum yok gene vazgeçiyo Keçi..
Günlerdir iki keçinin köprüde karşılaştığındaki gibi karşılıklı inatlaşıyoruz, hadi hayırlısı...
Ne demişler "inatta bir murat"  :)
Hepimize "keçi"gripsiz, sağlıklı haftalar olsun.... 

24 Ocak 2011 Pazartesi

Şekspir Müzikali- Haluk Bilginer

Cuma akşamı daha önce bahsettiğim üzere yeğenim Bora'nın doğum günü partisine gittik. Maaile evde güzelce kutlama yaptık. Çoluk çocuk, eş- dost, akraba derken şaka maka 15 kişiyi bulduk.
Doğum günü sofrası hem göze hem midelere şenlik verdi. Annem de ablam da döktürmüştü. Söğüş Et (nuar), kuru köfte, peynirli börek, kısır, zeytinyağlı biber dolma, gözleme. (Ben teyze olarak sadece gözleme yaptım)

İyi ki doğmuşsun Boracığım, canım benim :)
Haftasonunu sosyal aktivitelerle ve hobilerimle doldurdum...
Geçen pazar günü Hürriyet Ankara ekinde Haluk Bilginer'in Şekspir Müzikalinin 3 günlüğüne Ankara'ya geldiğini görür görmez bilet bulma derdine düşmüştüm. Sağolsun annem beni kırmadı pazartesi hemen Şinasi sahnesine gidip Cumartesi akşamına 4 bilet kaptı bana. Kim kim gideceğimiz bile belli değildi ama önemli olan bileti bulmamızdı. Haluk Bilginer'i tiyatro sahnesinde bu ilk görüşüm olmayacaktı ama müzikal olunca oyun meraktan çatladım.





Ekip olarak; ben, ablam, annem ve Tuğba toplandık. Oyun öncesi Zeynel'de yemek ve çay keyfi, fix rituelimiz bu seferde bozulmadı. Gelelim müzikale...
Tarifi imkansız bir eğlence ve keyif. Haluk Bilginer'e bir kez daha hayran oldum. Bayan oyuncular; Evrim Alasya, Selen Öztürk, Zeynep Alkaya ve Tuğçe Karaoğlan çok genç ve çok başarılılar. Müzikler, orkestra muazzam.. Tek kelimeyle şahane bir oyundu, şiddetle herkese tavsiye ederim..
Tek küçük ayrıntı, özel tiyatrolar ile devlet tiyatrolarının fiyat farkının bu denli çok olması. Bilet fiyatı: 40 TL keşke biraz daha ucuz olsa da herkes görebilse bu denli kıymetli oyuncuları ve oyunları...

22 Ocak 2011 Cumartesi

Keyifli Haftasonları



Bugün sabah erkenden kalkıp CemRe Cafe'ye sipariş hazırlamaya geldim. Dün akşam yeğenim Bora'nın 2. yaş doğum günü partisindeydim. Doğal olarak ta geç yattım ama olsun Boracığıma değer uykusuzluk :)

Yoğun bir gün olacak benim için. Yine bir koşturmaca; Cafe'deki işleri halledip Atölye Kil'e seramik kursuma gidicem oradan çıkışta alışveriş sonra ver elini Haluk Bilginer'in Shakespeare Müzikali..

Anlayacağınız çok çalışmam gerek gerek çoookkk :)

Herkese keyifli, huzurlu, sevdikleriyle birlikte mutlu haftasonları olsun...

20 Ocak 2011 Perşembe

Kadın El Emeği Pazarı





Geçenlerde bana gelen mailden çok etkilendim ve sizlerle paylaşmak istedim..

Biz kadınlar hem evde hem işte yeterince yoğunuz ve yoruluyoruz. Kimilerimiz ise evde ürettiklerini kazanca
çevirmek için el emeklerini pazarlamak amaçlı pazarlarda yer alıyor. Bizlerde onlara (hem cinslerimize) destek
olmalıyız.

Tüm Ankara'lı arkadaşlara çağrım...

Her hafta Cuma ve Cumartesi günleri Seyranbağları Lisesi'nin karşısındaki
*SEYRANBAĞLARI PAZAR ALANI*'nda Çankaya Belediyesi'nin katkılarıya*
"Kadın
El Emeği Pazarı
"* kurulmaktadır.

Çankaya Belediyesi tarafından hazırlanan afişler duyuru için asılmış
olmasına rağmen Büyükşehir Belediyesi (İ. Melih Gökçek)
tarafından toplatıldığı için yeterli katılım sağlanamıyor. Çok az insanın bu
pazardan haberi var.

150'den fazla kadının el emeği göz nuru ürünleri pazar yerinde sergileniyor
ve makul fiyatlarla satışa sunuluyor. Mantı, su böreği, gözleme ve
baklavadan tutun da atkılar, şapkalar, takılar, hatta boncuktan yapılmış
tablolara kadar çok çeşitli ürünler var. Gelip, görmenizi, pazarı gezerek
bizlere ve o kadınlara katkıda bulunmanızı çok arzu ederiz.



 

17 Ocak 2011 Pazartesi

Koştur Koştur Nereye...



İçimdeki duygular da aynı resimdeki gibi çağlıyor bu aralar..Bedenim aklımdan, içimden geçenlere ayak uyduramıyor son dönemde. Birçok fikir, birçok hayal var aklımda yapmak isteyip sıraya koyamadığım...

Geçen haftadan bu yana bir koşturmacadır gidiyorum. Bir yandan CemRe Cafe'deki işlerime, bir yandan seramik kursuma bir yandan da yeni başladığım örgüme devam ediyorum.. Eveeet doğru duydunuz örgüye başladım; kendime yelek örüyorum. Elime şişi, yünü almayalı nerdeyse 10 sene olmuştu. İçimden 'neden tekrar örmüyorum?' diye düşünürken kendimi yüncüde renk seçerken buldum. Son 4 gündür de fırsat buldukça şeker pembesi yünümle haşır neşirim.
Haftasonu nereye yetişeceğimi bilemez şekilde koştur koştur önce CemRe Cafe'de siparişleri hazırladım. Akşamüzeri kendime izin verdim ve bir neşe Atölye Kil'e gittim. Eserimin son rötüşlerini ve süslemelerini bitirip kurumaya bıraktım. Şimdi 2-3 hafta kuruyacak sonra fırınlanacak ve tekrar bana geri dönecek boyanmak üzere. İlk eserimi bitirmek beni durduramadı ve ikinciye başladım. Şimdi tabak yapımındayım :)
Kurs çıkışı eve yollandım malum misafirimiz vardı. Cem'in yakın arkadaşı Erman bize yatıya geldi. Gelirken de eli boş gelmedi yeni bir oyunla tanıştırdı bizi. "Nintendo Wii" içinde bir ton oyun yüklü acaip keyifli. İnsan oynarken çocuk oluyor. Görseniz bizim koca adamlar oldu sana 10 yaşında çocuk. (bu arada bende feci  kaptırmışım kendimi :) Gecenin ilerleyen saatlerinde "Eyvah Eyvah"  DVD sini koyduk, bir de yanına mis gibi mısır patlatınca oldu sana sinema keyfi..
Pazar sabahı keyifli bir kahvaltının ardından verdik kendimizi dinlenceye.

Veee işte yine bir pazartesi ve yeni koşturmaca...
Hepimize sağlıklı, bol keyifli ve kazançlı haftalar :)

PS: Bu arada Canan Tan'ın kitabını bitireli 10 gün oldu, hala yeni hangi kitabı alsam da okusam bulamamanın sıkıntısı içindeyim. Bana önerilerde bulunursanız sevinirim sevgili dostlar...

12 Ocak 2011 Çarşamba

Her Derde Deva Arkadaşlarım...

Sevgili ablam Damla dün bana bir mail atmış, çok hoşuma gitti ve sizlerle paylaşmak istedim... (mailde anlatılanlar o kadar beni anlatıyor ki..)
Tüm arkadaşlara gelsin...



Arkadaşlarımın hepsini bir araya toplasam bayağı kafası karışır herhalde insanların. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” lafının  anlamı kalmaz.

Neden hepsi birbirinden bu kadar farklı benim arkadaşlarımın?
Neden bazıları marjinal ötesi?
Biri arkadaşımsa diğeriyle nasıl anlaşabiliyorum? Neden kimse anlayamıyor?
Galiba onların hepsi içimdeki çok farklı “ben”leri gün ışığına çıkarıyor da ondan.
Biriyle uslu, kibar kız oluyorum.
Diğeriyle küfürlü konuşup, abuk şakalar yapıyorum.
Biriyle oturup ciddi ciddi konuşuyorum.
Diğeriyle saçma sapan şeylere kıkırdıyorum.
Biriyle evde oturup çay içiyorum.
Diğeriyle bara gidip dans ediyorum.
Birinin derdini dinleyip öğüt veriyorum.
Diğerinin bana verdiği öğütleri dinliyorum.
Hepsi bir bulmacanın parçaları sanki, tamamlayınca ortaya bir hazine çıkıyor. Arkadaş hazinesi!

Beni bazen benden daha iyi anlayan, iyi günümde, kötü gönümde beni yalnız bırakmayan arkadaşlarım...
Hepsi farklı günlerde aldığım rengarenk anti-depresanlarım sanki.

Mehmet Öz’den yeni bir şey daha öğrendim. Arkadaşlar sağlık için de faydalıymış. Şaka değil! F vitamini diyor Mehmet Öz arkadaşlar için.
(F “Friends”den geliyor.) F vitaminin sağlığımıza faydaları say say bitmiyormuş...
Yapılan araştırmalara göre güçlü sosyal iletişim içerisinde olanlarda depresyona girme ve ölümcül krizlerin oluşma riski azalıyormuş. Düzenli F vitamini kullanmak sizi gerçek yaşınızdan 30 yaş daha genç hâle getirebiliyormuş. Dostluğun sıcaklığı stresi azaltıyor, gergin olduğunuz zamanlarda bile kan damarlarınızda pıhtılaşma ve kalp krizi geçirme riskiniz yüzde 50 azalıyormuş.

Vay canına! Bilmeden yıllardır ne çok vitamin depolamışım vücudumda. Yaşasın!

Neymiş yani, arkadaşlara çok önem vermeye, mümkün olduğunca çok bağlantıda kalmaya, beraber her şeyin komik bir tarafını bulmaya devam.... Gülerken ağzımızı kocaman açmayı da unutmuyoruz, uçuşan bütün F vitaminlerini yutuyoruz (!)

                                                 

11 Ocak 2011 Salı

Tavuk Kapama

        Dün söz verdiğim üzere Tavuk Kapamayı yaptım (daha doğrusu annemin yardımıyla) ve fotoğrafladım. Fotoğraflar acemice ama idare edeceksiniz artık :)
İnternette ve bloglarda araştırdığım kadarıyla farklı tarzda kapama tarifleri var. Bizimkisi hangi yöreye, kime ait bilmiyorum ama bizim kapamamız daha önce bahsettiğim gibi yeşilliği bol yani sebzeli bu yüzden hafif. Hiç yağ kullanmıyorum, tavuğun yağı yemeğe yetiyor! (diğer tariflerde pilavı var etrafında)

 (Bu arada ben yaklaşık 15-20 kişilik hazırladığım için malzemeleri kendinize göre ayarlayabilisiniz)

               Malzemeler:

           - Tavuk (baget, göğüs tercih sizin)
           - 3-4 demet Kıvırcık-Marul
           - 1 baş kuru soğan
           - 1 demet dereotu
           - 1 demet maydanoz
           - 1 bağ taze soğan
           - 1 demet nane (mevsime göre tazesi yoksa kuru nane)
           - Tuz, Karabiber

-İsteğe bağlı olarak patates, havuç, karnıbahar, brokoli, kırmızı biber de kullanılabilir.(ben havuçla renklendirdim)




         Yapılışı:
   - Tencereye kuru soğanı rendeleyin, üzerine tavukları koyup biraz kavurun.


- Sırasıyla taze soğanları, marul, kıvırcıkları, dereotu, maydanozu iri iri tavukların üstüne doğrayın.


-Dibi yapışmaması için yaklaşık yarım su bardağı su ekleyip, tuzunu ekleyip tencerenin kapağını kapatıp harlı ateşte pişirin.






- Yeşillikler ölmeye başladıkça yavaş yavaş karıştırmaya başlayın. tencere fokurdamaya başlayınca karabiber ve kuru naneyi de ekleyip kısık ateşte sebzeler yumuşayana kadar pişirin.




Afiyet Olsun...





10 Ocak 2011 Pazartesi

Hafta başı

            Yoğun geçen haftasonunun ardından hızlı bir başlangıç yaptım pazartesiye..Çok fazla dinlenme imkanı bulamasam da bu haftasonu keyfim için birşeyler yapmanın tatlı huzuru içindeyim.

            Cumartesi oturmak nedir bilmemezcesine siparişlerimi hazırlayıp akşamüstü 5'te Atölye Kil'e seramik kursuma gittim. Onca yorgunluğa rağmen 1,5 saat eserim üzerinde çalıştım.
            Pazar sabahı ise kocama kallavi bir kahvaltı hazırlayıp, keyif yaptık. Öğlene doğru annemle babam kahveye geldiler. Onlara taze elden bol köpüklü türk kahvesinin yanına Prag'dan getirdiğim Kolonada Wafers'dan ikram ettim. (bu Waferlar aynı bizim kos helvaya benziyor ama onların incecik hali ve içinde fındık ezmesi, kakao gibi aromalar var, enfes bir tat )Ailecek market alışverişine çıkıp evimize yeni ciciler aldık ve eve dönüp verdim kendimi kitabıma...

             Pazartesi az dinlence, bol moralle güne başladım. CemRe Cafe'de gün boyu koşturmaca sonucu yarın pişireceğim Tavuk Kapamanın malzemelerini alıp evin yolunu bulduk..Tavuk Kapama aslında Kuzu Kapama da diye bilinir. (annem her dakka kırmızı et olmasın diye arada tavukla yapar) Malzemeleri kolay bulunur, pişirmesi pratiktir. Yarın pişirme esnasında tam tarifi ve mümkün olursa resimlerini de burada sizlerle paylaşacağım. Davet yemeklerinizde yada arkadaş sofralarınızda lezzetle yiyebileceğiniz bu hafif yemek umarım hoşunuza gider..

Arkası yarın :)

7 Ocak 2011 Cuma

Çanak-Çömlek ve Ben...

    Ertelediğim herşey için vakit ayıracağıma dair kendi kendime söz verdim 2011 için. Yılın hemen başlangıcında da harekete geçtim.Yaklaşık bir seneden beri aklımda olan ancak yapmaya, gitmeye bir türlü fırsat yaratamadığım kursuma bugün itibari ile başlamış bulunmaktayım :) Başlıktan da anlaşılacağı gibi seramik kursu. Daha bu başlangıç çünkü "yapılacaklar" listem kabarık. Çoook çalışmam gerek, çoookk :)

Kursu ablam bulmuştu bundan 2 sene öncesinde. O zaman hamileydi ve izin döneminde evde bunalmamak, bebeği ve kendi için birşeyler yapmak istiyordu. Çok ta başarılı oldu bence zira; Bora'dan sonra Buse içinde kapılarına isimlerini yazdı, kendisine abajur altlığı, çok şirin bir kase, bana ise deniz konseptinden çerezlikler yaptı. Ellerine sağlık gerçekten de başarılı oldu. (ben ne kadar başarılı olacağım göreceğiz :))

 Velhasıl ablamın yönlendirmesiyle Atölye Kil' e kayıt oldum.



Atölye ortamımız çok sıcak ve keyifli. Klasik müzik eşliğinde, elimde çamur,böyle keyfe diyecek yok..
Hocalarım Emsal Hanım ve Oya Hanım çok şeker ve ilgililer. Çalışma koşulları da tam bana göre; öyle grup çalışması falan değil kişiye özel, gerekli bilgiler ve örnek çalışma gösterildikten sonra sizi sizinle bırakıyorlar. Belirli günlerim, saatlerim yok ayda sadece 16 saat gideceğim ama ben hangi gün, kaç saat istersem o zamanlar gideceğim. 
 İşim gereği CemRe Cafe'de hamurla çok haşır neşir olduğumdan, çamurla uğraşmanın da beni rahatlatacağını biliyordum ama bu kadar keyif alacağımı tahmin bile edemezdim..
İlk günkü çalışmam basit bir çanak üzerine oldu.Hocam Emsal Hanım başarılı gittiğimi söylediğinde önce nezaketten söylüyor sandım ama eserime uzaktan baktırınca bana, ben de kendimden memnun kaldım.. ne de olsa ilk günün günahı olmaz dimi canım??
Veee işte ilk eserim


Yamuk gibi göründüğüne bakmayın, daha yapım aşamasındaydı bu resmi çektiğimde. Katmanları çıkarken çektim yoksa  bitmiş hali için yarın ki dersi beklememiz gerekiyor...

4 Ocak 2011 Salı

2011

 Hummalı bir koşturmaca sonrası yazılarıma geri dönmenin heyecanı içindeyim. 2011'in ilk yazısı, ilk paylaşımı. Yılbaşı günü koşturmaca ve yoğunlukla geçti ama değdi. Annemin ve anneannemin de yardımlarıyla yılbaşı siparişi hindi dolmamızı alnımızın akıyla yaptık. İç pilavla doldurulmuş, nar gibi kızarmış hindi dolması kazasız belasız adrese teslim edildi. 


tepsinin altına yufka serince, pilavı yufkayla kaplayınca görüntüsü de pek bir hoş oluyor. Bütün siparişler hazırlanıp teslim edildi. Sıra bizim keyfimize geldi. Giyindik, kuşandık ablamlara aile yemeğine gittik. Annemler, ablamlar ve biz maaile birbirinden leziz yemeklerle yılbaşı yemeğimizi yedik. Mezelerle başladık önce; zeytinyağlı lahana sarma, humus, muhammara, patlıcan salatası, çerkez tavuğu, mercimek köftesi, patlıcan-kabak kızartma, yoğurtlu mantar, yeşil salata...



vee ana yemek aile geleneğimiz Han Kebap..Aile kasabımız yine eti konuşturmuş pamuk gibiydi, ablamın sabırla doğradığı kibrit patatesler.. Bir ara tarifini vereceğim unutturmayın seveceğinize eminim. Yapımı da çok kolay öyle kebap dendiğine aldanmayın..Hediye alışverişlerimizden sonra Cem'in dayısına da davetliydik, ee davete icabet etmemek olmaz..Orada da aile ortamı; dayımız,yengemiz,kuzenimiz ve ananemiz..Dayının spesiyali kaymaklı ekmek kadayıfı ve taptaze çayında tadı ayrıydı yemek üstüne. 
Bir sene daha böyle geçmiş oldu, yeni yılın ilk günleri tatilin tadını çıkardık. Karı-koca 2 gün evimizin, uykunun, dinlencenin keyfine vardık. O kadar yorulmuşuz ki bu 2 günlük tatil ilaç gibi geldi ve işe enerji depolayarak döndük.. 
Yeni yılda yeni yazılarla birlikte olmak dileğiyle...