son zamanlarda iyice boşladım sizlerle paylaşımlarımı farkındayım
ama elimde olmayan nedenlerden ötürü gerçekleşiyor bu ayrılıklar :(
arayı fazla açmamayı dileyerekten hoşgeldin bahar diyorum...
siz baharın geldiğini nerden anlarsınız??
a) güneşin parıldamasından
b) kuşların cıvıl cıvıl şakımasından
c) beklenmeden yağan yağmurlardan (ahmak ıslatanlardan!)
d) ben geldiğini bile anlamam mı dersiniz yoksa...
ben bahar aylarının başında başlayan ve neredeyse kışa kadar devam eden hapşırık
krizlerimden ve gözlerimin akmasından anlarım :)
allerjik yapım sağolsun hemen haber verir mevsim değişikliğini
hani yaşlılar der ya "yağmur yağacak romatizmam azdı" onun gibi bişi benimkiside :))
dallar çiçek açmaya başladı, güneşte hafif hafif yüzünü gösterdi ya buna da şükür.
çetin geçen kış ayından sonra nimet bugünler...
gelelim yazamadığım günlerde neler yaptım?? bu dönemde yoğun bir iş temposuyla
geçti günlerim.
arada sırada siz neler yaptınız diye ziyaretlerimi yaptım tabii
kah yorumsuz kaldım kah yorumlarımla sizlere katıldım.
aile toplantıları,
Garage Sale (kermes),
ikinci el eşyalar, el yapımı cam kavanozlar, incik- boncuklar,
yatak örtüleri vs...
bizim yaptığımız börekler, baklavalar, kekler, poğaçalar vs...
veee benim minik stand görevlilerim Bora& Buse :))
elemansız geçen 1 hafta derken iyice yoruldum..
son günlerde farklı uğraşlar içindeyim işle ilgili o yüzden kafamı kaşıyacak vaktim olmuyor.
artık havalar iyice ısınsa da güzeller güzeli kiraz ağacımın altında keyfe başlasak...
PS: bu arada merak edenleriniz olmuş daha önce bahsettiğim arkadaşımızın boşanma davası
çoktan sonuçlandı. sonuç beklediğimiz gibi; arkadaşımız (ve onunla birlikte bizlerde)
hayatımızdan bir asalağı çıkarmış olduk :)) diğer bir sonuçsa biz insanları gerçekten iyi
tanımışızki kızın derdi daha öncede dediğim gibi PARAymış!! 15 bin TL tazminat için
yapmadığı çirkeflik kalmamıştı ve istediği oldu..
önemli nokta ise onun gibi haysiyetsiz birinin kendine biçtiği değer bu kadar UCUZmuş!
keyfimizi kaçırmayalım bu saçma konularla, dışarıda güneş yüzünü göstermişken
bol bol D Vitamini ve enerji toplayalım :))
evettt biraz dinlendiysek eğer Amsterdam'ı gezmeye devam edelim mi?
en son Volendam ve Marken'i gezmiş otele geri dönmüştük.
bunca yorgunluğa rağmen oturmaya gelmedik diyerekten elimizdeki
eşyaları otele bırakıp tekrar döndük şehri gezmeye.
meşhur Dam Square'de gruptan ayrılıp şehrin sokaklarını arşınlamaya başladık.
ilk durak Flower Market...
meşhur çiçek pazarında envayi çeşit çiçek tohumu ve soğanı bulmanız mümkün.
adını hiç duymadığım ama renklerin beni benden aldığı çiçeklerde kayboldum resmen.
insan hepsinden birer paket almak istiyor.
kendimi frenledim sadece bir filenin içinde karışık renkli 100 adet lale soğanı aldım.
birazını babama, birazını anneanneme verdim. Cafe'nin bahçesine ve saksımıza diktik,
soğanlar çıkmaya başladı bile :)
malumunuz Amsterdam denince akla uyuşturucunun serbest oluşu ve sokaklardaki
Coffee Shoplar gelir.
denedin mi Cemre diye sorarsanız kesinlikle HAYIR! uyuşturucu maddelerine
karşı olan bendeniz meşhur keklerinden bile yemedim. sokak ortalarında kafayı bulmuş,
sallana sallana gezen tipler ve açık havayı bile ağırlaştıran o koku beni
hiç mi hiç cezbetmedi...
bir şehri en iyi yürüyerek keşfedersiniz diye düşünenlerdenizdir eşimle
o yüzden sık sık kaybolur ve bu kayboluşların keyfini çıkarırız. Amsterdam'da yaya olmanız
önceliğin sizde olduğu anlamına gelmez. (diğer Avrupa kentlerinde olduğu gibi)
çünkü Amsterdam bisikletlilerin şehri. genci yaşlısı, çalışanı öğrencisi günün
her saati sokaklar bisikletlilerle dolu oluyor ve sizin onlara yol vermeniz şart!
Hollanda'nın nüfusunun 16 milyon olduğunu düşünürseniz koca ülkenin
toplamı bizim bir İstanbul'umuza eşdeğer :) bu nüfusunda çoğu orta yaşlı, genç nüfus yok
denecek kadar az. bu sportmenlikle adamlar tabiki uzun yaşıyor yaşlısı bile dinç maşallah :)
gecenin finalini Red Light District'te yapıyoruz. (yasal genelev diyebiliriz)
sokak boyu ufak tefek odacıklar düşünün, camekanın ardında yarı çıplak bayanlar size el
sallayıp içeri davet ediyor. içeride bir yatak ve bir lavabo var. camekanın perdesi kapalıysa
bu demek oluyorki içeride müşteri var!
camın üstündeki ışığın rengine göre, kızlar, gayler yada travestilerin bölgesi olduğunu
anlıyorsunuz.
Red Light bölgesi bu odalar, sex theatrelar, sex shoplar ve sex museumlarla dolu. tabii resim
çekmek kesinlikle yasak. o yüzden netten bir alıntıyla size anlatabilirim burayı.
gecenin sonunda yürümekten şişmiş ayaklarımız ve dermansız bacaklarımızla otelin yolunu
zor bulduk :)
yarın Grand Holland turuna çıkıcaz, ona göre iyi dinlenin :))
tekrar merhabaaaa :)
Amsterdam gezi notlarıma devam edeceğimi söylemiştim, sözümü unutmadım.
haftaya gezimize devam edeceğiz, biraz soluklanın istedim :)
bu hafta işlerim kısmen yoğundu bir de arada eşimin sırtı tutulunca
onun işleride bana kaldı mı! Cafenin işleri, evin işleri, kediciğimizin bakımı derken
bu haftasonuna dilim dışarda giriyorum...
yarın tatil, havada güzel olursa kimse beni tutamaz :)
bu hafta arası sevgili Beyaz Hanımeli den aldığım Elmalı tartoletleri denedim..
onun yaptığı kadar güzel oldu mu bilemem ama yiyenler bir daha istedi..
denedim, beğendim ve şiddetle tavsiye ederim.
tarifi az malzemeli ve çooook lezzetli...
kurabiye hamurundan olduğu için dayanıklılığıda uzun oluyor...
sağolsun Beyaz Hanımeli sayesinde yeni bir lezzet katılmış oldu CemRe Cafe'ye...
elmalı tart tadında haftasonu tatili hepimize :))