6 Ağustos 2012 Pazartesi

bir gittim bir geldim ve bir daha...



Blog işi emek işiymiş. öyle canın sıkıldıkça 2 satır karalarım olur biter değil.
fazla uzak kalmayacaksın bu alemden sonra vicdan yapar üzülürsün (benim gibi)..

bendekide bu misal son dönemde elde olmayan sebeplerden; iş-güç telaşı araya sıkıştırılan ama piyangodan çıkan ufak bir tatil, sağlık sorunları derken kocca aylar girdi blogumla aramıza :(
ben ister miydim böyle olsun ama napiim..

uzak kaldığım dönemlerde sık sık takip etmeye çalışsamda sizleri bazen yorum bırakamadan çıksamda
o kadarda boşlamadım inanın.

bir gece öyle zorlu bir geceydi ki sağlık sorunlarımın tavan yaptığı ve artık dayanılmaz bir hal aldığı saatlerde " yeter dedim!" oysa sevgiliyle tatil planımızı yapmış Ağustos ayının başlarında 5 gün kaçacaktık buralardan. ama bünyem bekleyemedi ağustosu falan. sabah ilk iş uçak bileti bakmaya başladım.
dedim ki aşkıma " ben koca bir sene 5 gün denize girip dinlenmek için çalışmadım"
vee 6 günlük bakım kaçamağına yol aldık Dikili'ye.. (Dikili İzmir'in küçük bir ilçesi ve Ayvalığa 30 dk mesafede bir kasaba, tavsiye ederim) bakım kürüm tabiiki anne ve babamın yanıydı.
onların eli değmedi mi kendime gelemeceğim belliydi çünkü. ne varsa annelerde var :)
4 gün elimi deyim yerindeyse sıcak sudan soğuk suya sokturmadı canım annem. sabah erken kalkıp deniz sefası yaptık. hoopp kahvaltı üzerine biraz gazete- kitap dinlencesi. öğlen denizden sonra yine yemek derken öğlen uykusu. akşama babacığımın meşhur mangal partisi...


                  bu bizim Dikili'nin meşhur tostu daha uçaktan iner inmez midemi şenlendirdim :)

günler nasıl geçti bilemedim; oysa ne rahattım.iş stresi, koşturmacası yok,
yemek önüme geliyor..meğer gözlerimin altındaki siyahlık makyaj kalıntısı değilmiş :))

sonrasında kayınpederim gelip bizi aldı veee Kuşadasına gittik. 2 günde orada misafirlik.
Ohhh cila oldu cila valla :)

Kuşadasında hem tatil hem kültür turu yaptık biraz. sevgilinin rehberliğinde Sultanköy'deki halı çiftliğini gezdik.

                                   bu resimdeki bir ipek halı, ufacık ama değeri paha biçilemez..

El dokuması hem ipek hem yün halıların her biri el emeği göz nuru..insan yapanın sabrına hayran kalıyor.


            bu bayan 36 yaşında, 18'inden beri halı dokuyor..elindeki halıyı yaklaşık 6 aydır dokuyormuş..



          karşınızdaki zatta bendeniz "yemekte yaparım halıda dokurum" pozum  :)

atölyede ipek böceklerinden iplik elde edilmesiyle başlayan turumuz ipliklerin doğal boyanması ve sonrasında dokunmasıyla devam etti. özel odalarda dokunan halılar sergilendi bizlere..




köylü kızlar 18'ine geldiğinde başlıyor halı dokumaya. aylarca hatta yıllarca sürüyor bir halıyı dokumak.
başlanan halıyı kişinin kendi bitirmesi gerek çünkü elin değişmesi istenmiyor. Çiftlik dememin sebebi buraya tarlası, bağı, bahçesi herşeyi var. Uzun uzun çam ağaçları arasında dinlenme mekanındaki sincaplarda turumuza eşlik etti.

bu yaramaz ürkek olmasına karşın bana poz vermeyide ihmal etmedi. biraz alışınca birbirimize elimden ekmek bile yedi :)
Sultanköy'den çıkıp hemen yakınındaki Tren Müzesine gittik. 1920'li yıllardan başlayarak günümüze gelen trenlerin içlerini gezmek bizi tarihe kısa bir yolculuk yaptırdı.




en etkileyici kısmı ise Atatürk'ün trenini gezmekti. onun odasında bulunmak, yatağına oturmak tüylerimi diken diken yaptı. yokluk zamanında her türlü konfordan uzak o ufacık odanın içinde kim bilir ne mühim kararlar alındı...



bu kısa ama keyifli yolculuk çabuk geçti bitti.  aileyle geçirilen o doyumsuz tatilin tadı damağımda döndüm yine kürkçü dükkanına. napalım her güzel şeyin bir sonu varmış.
her ne kadar tatil dönüşü depresyonunda olsamda şimdi yine yeni kısacık bir tatil için hazırlıklara başladım.
perşembe akşamı "yolcudur abbas bağlasan durmaz" diyerek sevgilimle beraber bu sefer başbaşa
bir yolculuğa çıkıyoruz..
dönüşümde yine güzel anılar ve fotoğraflarla buluşmak üzere..
kendinize iyi bakın :))


Hiç yorum yok: