Geçenlerde söz verdiğim üzere hazır vakit yakalamışken
Turist Ömerler olarak İstanbul maceramızı paylaşmak istedim..
Efenim malum çarşamba akşamüstü vardık İstanbul'umuza ve babama.
Eve yerleşme sonrası attık kendimizi hemen Bağdat Caddesine..
Sevgili arkadaşımız Alp'le buluşup bir kahve molası verdik Starbucks'ta..
Akşam yol yorgunluğumuzu atmak ve bir sonraki güne hazırlanmak üzere daldık
rüyalara :)
Sabah vakitlice kalkıldı, babamızla kahvaltı keyfinden sonra seyyahlar
koyuldu yollara..
Caddeden dolmuşla Taksim'e geçme gafletinde bulunsak ta boğazın keyfini yüksekten çıkardık.
İstiklal'e vardığımızda önceden aldığımız karar doğrultusunda
flört dönemimize geri dönüp, aşkımla gittiğimiz tüm noktalara uğrandı..
tramvaya binmek istemedik malum İstanbul'un yürüyerek keyfi çıkar..
Hava serindi, sokulduk aşkımla birbirimize verdik kendimizi İstiklal'den aşağıya doğru...
Saatin 11 olmasından ötürü kalabalık oluşmadan, tenhadan arşınladık yolları.
Önce sık sık gittiğimiz cafeye uğradık, baktık hala duruyor mu? diye..
"Zencefil" bizim favori mekanımız; özellikle vejeteryanlar için idealdir
çünkü hiç bir yemekte et kullanılmaz.
Sebze ağırlıklı ve değişik lezzetlere sahip bir mekan..
Sonra babam vasıtasıyla öğrendiğim, öğrencilik hayatımda tencere yemeği
özlemimi bastırdığım, kompostolarıyla meşhur Hacı Abdullah'a selam verdik.
Buradan da geçip kendimizi Atlas Pasaj'ında oradan da Saint Antoine Kilisesinde bulduk.
Burasıda Allah'ın evi diyerek dualarımızı ettik :)
Geldik Çiçek Pasaj'ına.. O ne muazzam yapı öyle, içerisi sizi Avrupa'da bir yere gelmişçesine kucaklıyor :)
Veee Tünele ulaştık sonunda..
Cahilliğim hat safhada ilk defa tünele girdim, ama ne yapayım ben ne zaman
gitsem ya tünelden geri meydana çıkıyorduk yada tünel kapalı oluyordu o saatte.
Geç oldu ama güç olmadı, görmedim, binmedim demem.
Çıktık tünelden verdik kendimizi Galata Köprüsüne..
Bir ilk daha yaşandı aşkımla; Galata'dan el ele yürüyerek karşıya geçmek :))
Biraz soluklanmak için oturduk bir banka, seyre daldık manzaraya..
Kısa bir molanın ardından beklenen an geldi çattı..
Mısır Çarşısı..
O ne kalabalık, o ne renk cümbüşü, o ne missss kokular öyle :)
İnsanın alacağı yoksa da al benisi yüksek bir mekan.
Turist kalabalığının arasından bulduk kendimize göre bir baharatçı..
Güleryüzlü hoş sohbet personeliyle insanı cezbediyor.
CemRe Cafe için adet yerini bulsun diye yenibahar almaya girdiğim
dükkandan elim kolum dolu binbir çeşit baharatla çıktım :)
Aslına bakarsanız kandillerde de aklım kalmadı değil :(
Turumuzun ilk günü daha bitmedi, ama benim yazacak vaktim şimdilik bitti :((
Ben gezerken yoruldum bari siz okurken yorulmayın diye kısa bir
ara veriyorum..
devamı yarınki post ta inşallah..
görüşürüz :))