29 Haziran 2011 Çarşamba

teknoloji güzel şey mirim :)


Daha önce de bahsetmiştim; ben sinemaya gitmiyorum.
Gereksiz şekilde bilet fiyatlarının pahalılığından şikayetçiyim çünkü.
Eskiden Cem'le çıkarken haftada bir mutlaka sinemaya gider tüm filmleri takip ederdik.
Ama o zamanlar sinema bu kadar pahalı değildi, hafta arasıymış, halk günüymüş,
öğrencilik durumu da var tabii :)
Neyse evlenirken isteğimiz kendimize film keyfi yapabileceğimiz bir sistem kurmaktı..
Kurduk ta çok şükür :)
Haftanın 6 günü çalışan bir aile olarak en büyük keyfimiz
cumartesi- pazar evde mısır patlatıp, ayaklarımızı uzatıp sinema keyfi yapmak..
Eee teknoloji diye bir şey var şekerim..Öncelikle en yakın DVD ciye üye oluyorsun..
Vizyona giren filmleri ilk seyreden olunca bana Oscar mı veriyorlar sanki?
Ne var 1 ay geriden takip etsem :)

Hele ki son zamanlarda Türk sinemasında süper filmler yapılıyor,
onların DVD si daha çabuk çıkıyor hem..

Malum dizilerin sezon finalleri oldu, artık hafta arası da bizim için
kaçırdığımız filmleri yakalama fırsatı :)
Geçen haftasonundan bu yana Türk sinemasına gönül verdik..
Öncelikle Aşk Tesadüfleri Sever'le başladık..



Yani Aşk tesadüfleri sever mi bilmem ama ben
Mehmet Günsur'u SEVERİM kardeşim :))
O ne karizma öyle..Oldum olası hayranım bu adama..
Film de, oyuncular da süper..
Konu biraz tesadüfler abartılsa da! Ankara'da geçmesi, kimi zaman İstanbul havası
koklatılması güzeldi..

Başka bir gün biraz romantizmden uzaklaşıp kendimizi aksiyon ve polisiyeye verelim dedik.
Mahsun Kırmızıgül'ün New York'ta Beş Minaresini seyre daldık..



Kadro güzel; ne de olsa Haluk Bilginer var..Çekimler güzel, konu ilginçti.
Mahsun Kırmızıgül'ün Güneşi Gördüm'ünü de beğenmiştim.
Güncel olayları konu edinmesi hoşuma gidiyor her ne kadar kendisini
beğenmesem de..

Bu kadar aksiyon, gözyaşı yeter biraz da gülmek lazım derseniz
Özcan Deniz'in "Ya Sonra?"sını tavsiye ederim..



Biraz Ben Stiller, biraz Hugh Grant vari bir film..
Ama neşeli 1-2 saat geçirmek için ideal..
Kadın-erkek ilişkisine, özellikle evlilikte erkeklerin hem evli hem
bekar hayatlarını sürdürmeleri konusuna güzel değinilmiş..
evlilikte kadının ve erkeğin rolleri konusu iyi işlenmiş.
Barış Falay ve Deniz Çakır'ın da hakkını yememek lazım. Oyunculukları çok iyi..
Özcan Deniz ise Asmalı Konak'taki ağalığından çok uzak..

Daha izlemem gereken, kaçırdığım çok film var ama yaz (her ne kadar gelemese de)
daha uzun.. Tatile Ağustos başı çıkabilecek biri olarak arayı kapatacak
vaktim var ne dersiniz??

Benim izlemeye vaktim var, sizin bana tavsiye edeceğiniz film var mı?

Keyifli bir hafta bizim olsun :))


 

24 Haziran 2011 Cuma

veee IKEA Ankara'lılarla buluştu...







Ama ne buluşma...
Hayret verici bir durum hayatta hiç yapmayacağım birşeyi yaptım;
neredeyse 1 aydır açılış için bas bas bağıran reklam panolarına uydum vee
dün soluğu IKEA'da aldım.
Aşkım her ne kadar kalabalıktır sonra gideriz dese de bana ne oldu bilmem..
(Son günlerde üzerimizde nazar mı var bilinmez aksilikler ve olumsuzluklar peşimizi
bırakmıyor.)
Canımız burnumuzda buna denir!
İç sıkıntımızdan vurduk kendimizi yollara..
Amannn Allah'ım bu ne kalabalık, bu ne izdiham..
Sanki bedava dağıtılıyor.
Daha inşaat bitmemişken ve mağazalar açılmamışken, 3-4 mağaza için
insanlar birbirini eziyor. Nasıl olduysa biz kapalı otoparka girer girmez boş yer bulduk.

Alışveriş merkezi bitince eminim güzel ve şık bir yer olacak
ancak daha inşaat tozu üzerinde, boya kokusu tüterken pek bir
cazibesi yok.
Neyse efendim biz IKEA'ya girdik yani zoru başardık :)
 O da ne??
Tüm Mamak ve Ankara ahalisi sankim çocuklarını
lunaparka getirmişler misali eşyaların üstünde altında :) Etrafta koşuşturanlar,
onlara dur çüş demeyip kendini alışverişe kaptıran ebeveynler..
Düne kadar portakal kasasından başka eşyası yokmuşcasına tüm mobilyalara
oturanlar kalkanlar, yatakları bazaları deneyenler..
Gardrop kapaklarındaki aynalarda makyaj tazeleyenler...

Çocuklarına sahip çıkamayan ailelerin onların kırıp döktüğü ayna, çerçeve ve bilimum eşyanın
parasını ödemek şöyle dursun çocuğa iki nasihatte bile bulunmaması da günün
ilgi çekici yanlarından biriydi.

En acıklısı da kafeterya bölümünden yapılan anonslar oldu.
Eee tabii sosisli sandwichin 1.50 TL olduğu bir mekanda tüm gün oturup ta kalkmayan
Türk zihniyetine "Lütfen yemek yemeyen müsterilerin diğer müşterilere yer vermesi
rica olunur" anonsunu yapmak bir mecburiyet olmuş :))

Allah'tan bir çok kez İstanbul IKEA'sını görmek ve alışveriş yapmak
nasip olmuş ta sakince bir dolanıp çıktık sevgilimle :)

Dünden alınan ders notları:
1. Hiç bir alışveriş merkezi açılışının ilk günü yakınından bile geçilmeyecek
2. Ola ki bir hata daha yapıp gittin hayırlı olsun denip oradan hemen kaçılacak
3. Ankara halkı İstanbul halkıyla ve hatta İzmir halkıyla karıştırılmayacak; aynı
görgü ve davranışlar beklenmeyecek.(zira beklerseniz daha çoook beklersiniz)
4. İhtiyaçlar önceden belirlenip öyle gidilecek, yoksa tüm ürünlerin
albenisine kapılıp alışveriş canavarı olunur, aldığınız ürünü de evde koyacak yer
bulamazsınız :)

Hepinize İyi Haftasonları :))


19 Haziran 2011 Pazar

Lüfer, hamsi, kalkan... kader anı 21 Haziran!




Lüfer, hamsi, kalkan... kader anı 21 Haziran!: "“Seninki kaç santim?” kampanyasının sonucu belli oluyor. Tarım Bakanlığı balıkların ve denizlerin geleceğine Haziran’da karar veriyor. İş işten geçmeden, balıklar tükenmeden, daha fazla ertelemeden, hemen şimdi eyleme katıl."

birkaç saatliğine çocuk olmak...

Bugün Babalar Günü...
Öncelikle kendi babamın ve tüm babaların gününü kutlamak istiyorum..
Şu an babamdan ayrıyım çünkü onlar tatilde ama olsun..Kalplerimiz bir bizim canım babamla..
İyi ki var babacım ve ben böyle özverili bir babanın küçük kızıyım..

 Malum Ankara'da yağmurun ardı arkası kesilmiyor. Ama
bu bizim gezmemize, kaçamak yapmamıza engel değil..Gelelim aşkımla dünkü gezimize.
Sevgilimle daha çıkarken gitmiştik Hayvanat Bahçesine seneler önce.
Dün  çocukluğumuza bir yolculuk yaptık, öğlen cafeyi kapatıp firar ettik :)
İkimizde hayvan düşkünüyüzdür, çocukluğumuzda evde kedi beslemiştik. Şimdi
ise dünya tatlısı iki küçük su kaplumbağamız var evde..
Sokak hayvanlarına ise hiç dayanamayız nerde görsek mutlaka besleriz. Hatta CemRe Cafe'de
güzeller güzeli bir kızımız ve torunlarımız var :)Hem kızımız hem onun kızı yeni doğurdu şimdi besiye aldık onları..

Hayvanat Bahçesi kısmen güzelleştirilmiş ama hala hayvanların bakımında
ve temizliğinde bayağı eksikler var.
Seneler önce gördüğümüz devasa Fil ise rahmetli olmuş :((

Gezimize su hayvanlarıyla başladık..Timsah, balık çeşitleri, sürüngenler...


Sonrasında maymunlar, kuşlar, kediler, köpekler, tilkiler, kurtlar derken züraafaya geldi sıra :)



Ellerinle beslemek o kadar keyifliydi ki...
Sonrasında keçilere yöneldik. Aman Allah'ım küçücük bebekleriyle o kadar şirinlerdi ki..




Sincap, deve kuşu, kartal,şahin, ayılar, flamingolar,kangurular derken oyun alanında aldık soluğu. Bu bölümde
çocuklar Ponylere biniyor, oyuncak aletlerde kendilerini kaybediyorlar.
Biz de onlara ayak uydurduk; tabancayla atış yapıp ata bindik.
Evet yanlış duymadınız bu alanda ata binebiliyosunuz :)
Ben seneler önce İstanbul Atlı sporda aile dostumuzun atına binmiştim ama
Cem'im hayatında hiç ata binmemişti.
2 tur 5 TL. Hem de kır ata bindik :)



Son olarak sevgilimin favori bölümüne geldik. Aslan- Kaplan kafesleri..
Öyle heybetlilerdi ki kafeste olmalarına, arada teller olmasına rağmen insan ürküyor..


Hayvanat Bahçesinin içinde ufacık bir bina var Atatürk ve Çiftlik diye..
Giderseniz gezmenizi tavsiye ederim. Atatürk'ün çiflik alanını seçişi,
çiftçilere verdiği desteği görüyorsunuz..

Atatürk Orman Çiftliğine kadar gitmişken çıkışta hep önünden geçtiğimiz ama gezmek nasip olmayan
Atatürk'ün evini ziyaret ettik..



Selanik'te doğduğu evin aynısı. İçeriye girdiğinizde etkilenmemek elde değil..
Bir de şansımıza tam evi gezerken şehir dışından gelen Gazilerle karşılaşmak bambaşka
duygular yaşamama neden oldu...

Çıkışta başbaşa güzel bir de yemek yiyip evimizin yolunu tuttuk..
Çocuklar gibi şen, keyifli ve duygusal bir geziydi :))




2 Haziran 2011 Perşembe

yuvaya dönüş...

Sonunda evimin yolunu buldum..
Kocamı da taktım koluma döndük yuvamıza..
İstanbul seyahatim geçen seferki gibi bol gezmeli-tozmalı değildi.
Malum amaç 22 günün sonunda kocama kavuşmak ve
sevgili akrabamız Seray'ın düğününe katılmak.
Hep hayalini kurduğum üzere sevgilim beni havaalanında karşıladı.
O açılır-kapanır kapının ardında yüzünü günler sonra görmek tarifsizdi..
Annemlerin evi sanki düğün evi gibi; kimi ararsanız var.
Teyzemler, kuzenler, biz...

Bu gezimde pek çok İlk'i de yaşamış oldum:
İlk defa yalnız başıma uçtum mesela..
İlk defa ablamla da uçtum :)
İlk defa havaalanında biri beni karşıladı. (Hemde sevgilim!)
İlk defa gerçekten misafir oldum kendi evimde :)
İlk defa bu denli kokoş saç yaptırıp bir düğüne katıldım :))

Sevdiklerimle, kalabalık ailemizle birlikte olmak;
 kalabalık sofralarda yemekler yendi, sohbetler edildi.
Düğün öncesi aile olmanın tadına vardık doyasıya..
Dostlar da unutulmadı..
Onlarla da görüşüldü, yemekler yendi, kahveler içildi. Dedikodular yapıldı..
Veee sahilde kahvaltı keyfi..




Denizin iyotlu kokusunu içime doya doya çekerek, misss gibi İstanbul
simidi eşliğinde tavşan kanı çayımı da yudumladım..
Ohhh sefamız oldu :)

Düğünse muhteşemdi.
 Moda Deniz Klübünde denize nazır, mükemmel manzara eşliğinde
"Evet"lere şahit olduk.
küfür küfür esen rüzgara inat danslar edildi, pistler ağlatıldı..
içimde biriktirdiğim tüm kurtlar döküldü :)

Vee çok şükür evimize kavuştuk. Aşkımla doya doya keyfini çıkarma vaktidir artık.
İşlerin yoğunluğu şöyle dursun, bu tatil bana çok ama çoook iyi geldi..