28 Şubat 2012 Salı

bitirilmeye çalışılan evlilik!




33 yaşıma geldim hayatımda mahkeme salonunu görmek, şahitlik yapmakta
varmış kaderimde..

bu yaşıma kadar kendimce ilginç sayılacak deneyimlerim oldu elbet ama bu sefer
konu ve konuklar benim dışımdaydı. mesleğim gereği birçok değişik
karakterde insanla tanıştım. sosyolojik araştırmam süresince il il,
köy köy gezdim her yaştan her cinsiyetten insanla sohbet ettim.
köy yaşımını kokladım, okumuş dayak yiyen kadınlarla dertleştim,
cezaevine girip hükümlülerle anket yaptım..

ama bu sabah çok yakın bir dostumun boşanma davası için mahkeme salonunun
soğuk havasınıda soludum. kim isterki büyük bir heyecanla başlanılmış bir yolculuğu bitirsin.
kim isterki kurulan çekirdek bir ailenin trajik sonunu görsün.
sonunda bunu da yaşadım.
sabah adliyeye giderken (günlerdir içinde bulunduğum gerginlikten) anneciğimin
sesini duymak, desteğini hissetmek için onu aradım
telefonda bana "hayatta herşey bir tecrübe kızım kaderinde bu tecrübeyide yaşamak varmış,
Allah yardımcın olsun" dedi.
gerçektende hayatımızda her anımızda, her nefesimizde bir tecrübe ediniyor, farklı dersler alıyoruz.
her yeni gün yeni birşey daha öğretiyor hayat bize...
bugünde benim payıma düşen ders; hiç bir insanı tanıdığını sanma gün gelir çıkarı için o insan
yalanda söyler, sana düşmanda olur yaptığın iyilikler, paylaşımların
toz olur uçar gider.

ben ve eşim bu boşanma davasında başından beri her ne kadar taraf olmak istemesekte
yaşanılan süreç ve yapılan haksızlıklar bizi yakın dostumuzun tarafında olmaya zorladı.
severek isteyerek evlenen bu çift şuan kanlı bıçaklı düşman oldu. nerde kaldı verilen
sözler, edilen yeminler?? 
insanın sevgisinin bitmesini anlarım ama yaşananların, paylaşılanların, zamanındaki sevginin
ve saygının (tabii varidiyse) hatırına herkes çantasını alıp gitmeyi, tokalaşıp yollarını ayırmayı bilmeli.
tabii bu benim hayata ve sevgiye bakışım sizler bana katılır mısınız bilemem..
mal-mülk kavgasına girmenin, kavgaya tutuşup hakaretlerin havada uçuşmasına ne gerek var? 
bu ilk deneyimimde (umarım ilk ve son olur) gerginliğim hat safhadaydı.
zamanında arkadaşım dediğim, evime alıp ekmeğimi paylaştığım insanın bir canavara dönüştüğünü
görmek, düşmanca bakışlarıyla beni küçümseyen tavırlarını görmek beni üzdü.
sonuçta zamanında ailesini kurtarması için her türlü yardımı yapmış biri olarak ben gördüklerimi anlattım bugün salonda..
diğer şahitlerin ise yemin etmelerine karşın gözünün içine baka baka yalan söylemelerini
ağzım açık izlemek zorunda kaldım.
yazık insan biraz medeni olmalı, sevdiği gibi ayrılmasınında bir adabını bilmeli.

bugün anladımki ben çok iyi niyetliymişim. herkesi kendim gibi sanıp
arkadaşlığımı, evimi, sırlarımı, kendimi,  hiç de değmeyecek insanlara boşuna açmışım.
zamanımı boşa harcamış, gereksiz insanları hayatıma dahil etmişim.

ama her şerde bir hayır vardır derler ya Allah'tan gerçek yüzünü çabuk gösterdiki bu kız hayatımızdan
biran önce çıktı. kendimizi hafif hasarlarla kurtarmışız.

haaa soracak olursanız mahkeme daha sonuçlanmadı. hakim bu 2. duruşmayıda erteledi.
bu dava daha çok uzun sürer zira kızımız kendine bayağı yüklü bir değer biçmiş
maddi-manevi tazminatların yanı sıra nafaka, para gibi talepleri var.




sevgili dostumuzun hakkında hayırlısı diyorum..

kendi adıma manevi açıdan yıpratıcı bir gün daha geçti.
ama doğrunun ve haklının yanında olmanın huzuru içindeyim...

24 Şubat 2012 Cuma

yanımdaki yanımda, karşımdaki...

hasretlik bitti :)

ben bu satırları sizlere yazarken yanımdaki yanımda

karşımdaki canımda :))

eşim döndü bu öğlen çok şükür..

Pembom benim küçük kızımda bende özlemişiz evimizin direğini.

sabahtan kalktım, bir telaş koştum Cafeye. amannn bir hummalı çalışma.

yolcumuz gelmeden kap kap yemekleri pişirdim tabii onun sevdiklerini,

ev dünden temizlendi pürii pak yapıldı, çamaşırları ütülendi.

böyle küçük ayrılıklar bile sevgimizi pekiştirmeye yetiyor maşallah..

yarına birçok siparişim var, haftasonum yoğun geçeceğe benzer

aksilik gibi günlerdir malum kızımın mart sendromları başladı, uykusuzum

neyse artık..

keyfim yerinde yaaa

hepimize neşeli bir haftasonu olsun...

21 Şubat 2012 Salı

yine bir ayrılık...

günlerden salı..

yine soğuk bir Ankara günü. sadece hava değil benim içimde soğuk bugün :(

içimi ısıtan sevdiceğim yine yollara düştü bu sabah. anlayacağınız bizim sezon

açılıyor, eşimin iş seyahatleri başladı.




bu seferki ayrılık kısa süreli Allah'tan. 4 günlük iş toplantısı için

İstanbul'a yolcu ettik eşimi kızım Pemboyla birlikte...

sevmiyorum bu ayrılıkları, uzun zamandır böyleyiz daha

ne kadar sürede böyle olacağımızda meçhul.

yalnızlığı oldum olası sevmem neyseki bu sefer o kadar da yalnız

değilim Pembom var yanımda :)

işin kötü tarafı bu iş seyahatinin zamanlaması ters zamana denk geldi zira 

mart yaklaşıyor ya Pembomuzunda malum dönemi geldi. 

her ay yaşıyoruz biz aslında bu özel dönemi; bağrışmalar,

böğürmeler, yerlerde sürünüp geceleri bizi ayağa dikmeler...

bu zor zamanda Cem'in olmayışı kötü oldu işte. bir gece o uykusuz kalır bir gece ben

kalırdım şimdi 4 gece 

nöbette tek başımayım!! 

neyse fazla efkarlanmayalım sayılı gün çabuk geçer değil mi ama?? :)

gelelim bu haftasonu izlediğim filme..



one day (bir gün)

yirmi yıl boyunca süren bir ilişki..

oyuncular; Anne Hathaway, Jim Sturgess, Patricia Clarkson

son dönemde beni bu denli etkileyen (belkide benim etkilenesim var son günlerde)

filmi baştan sona gözlerimi alamadan izledim. beni içine almasıyla sonunda sarsması bir oldu.

filmi anlatmamak adına fazla detay veremeyeceğim ama romantik-aşk-duygusal

kategorilerinde film arıyorsanız şiddetle tavsiye ederim.

bu arada aramızda kalsın Jim Sturgess accaip hoş, çekici bir abimizmiş :))

velhasıl görülesi, benim için tekrar tekrar izlenebilecek bir filmdi..

hepimize aşk ve romantizm dolu bir hafta olsun :)

13 Şubat 2012 Pazartesi

kısacık haftasonumda...


bir haftasonu tatili de gözümü değil açmam aralamamla kapamam arasındaki

kısa sürede geldi ve geçti :(

ben bu haftasonu aynı buradaki minik kedi gibi iki seksen yattım..

üzerinize afiyet kızsal dönemlerden biriydi benim için. kafamı yastıktan kaldıramadan nasıl

geçti 24 saat anlamadım..

hep söylüyorum 1 gün tatil yetmiyor bana. dinlenemiyorum napiim!

bu haftasonu ütülerde kaldı, aksi gibi bu hafta giyilmesi planlanan tüm kıyafetler

çamaşır sepetinde beni bekliyor. bakalım kısmet hele şu pazartesi gününü

bir atlatayım dönücem ben onlara :)

evde yatmanın tek iyi yanı kaçırdığımız filmlere vakit ayırabilmek bizim için.

bu haftasonuna 2 filmi sıkıştırdık eşimle.

şöyle mısırlar patlatıldı, ayaklar battaniyenin altına alındı..

Gelelim izlenen filmlere..

1.si eşimin zevkine göre alınan Limitless (Limit Yok)



Filmin türü macera, psikolojik,gizem. Konusuna pek değinmeyeceğim zira anlatırsam büyüsü

bozulabilir. Bir hapın insanı nasıl daha zengin, başarılı yapabildiği ile ilgili.

Amann sakın kaçırmayın diyemem ama izlenebilir bir film :)

2.si Midnight in Paris (Paris'te Geceyarısı)


Edebiyat ve sanatseverseniz tavsiye ederim. Ayrıca Paris'i öyle güzel geziyorsunuzki film

sayesinde şiddetle tavsiye ederim :)

sonuç olarak sıfır gezmeli bir tatil oldu bu haftasonu :(

Ama olsun Mart başı kısmetse Amsterdam'a gidiyoruz eşimle..şu ara evrak işleriyle

uğraşıyoruz. Sizden ricam daha önce gitmiş olanlarınız varsa önerilerinizi-

tavsiyelerinizi şiddetle bekliyorum :)

keyifli haftalar hepimize...

11 Şubat 2012 Cumartesi

biraz gecikmeli Mim...

Sevgili Turta Tadında Yaşamak beni mimleyeli çoook zaman

oldu aslında ama bu hafta bir türlü kafamı toparlayıp cevaplayamadım :(

sendromsuz bir hafta olmasını dilemiştim ya

ilginçtir bu hafta nasıl geçti hiç farketmedim, daha dün pazartesiydi sanki..

işler yoğun olunca bir de tatil için hazırlıklara koşturunca zaman su gibi akıp geçmiş..

şöyle bir keyif çayı alıp bilgisayarın başına geçip sizleri takip edemedim

yarın inşallah vakit yaratıp geçtiğimiz hafta neler yapmışsınız bakacağım :)

gelelim Mimimize..


1. Sence çok anlamlı bir söz?
 
Aslında düşününce aklıma birçok söz geliyor ama en sevdiğim
"İnatta bir murattır" :)
Annemin bir arkadaşından duymuştum..Aslında Cem'in anneannesinde
daha ne sözler var yazsam inanamazsınız..
 
2. Makyajında olmazsa olmazın? 
Makyaj yapmayı hiç bilmem ve beceremem. Ama hep özenir birçok ürün alırım.
Çantamda olmazsa olmazım parlatıcı rujumdur.
 
3.Uyguladığın güzellik tüyosu nedir?  
Sabahları sallama çay yaptığım için o poşetleri hemen atmam
gözlerime koyarım bir süre. hem sağlık açısından benim gibi çok arpacık çıkarıyorsanız
faydalı hemde sabah gözlerin şişliğini alıyor..
 
4. En sevdiğin içecek?
Kesinlikle çay. ama şöyle tavşan kanı taze demlenmişinden
hele yanındada taze kek veya kurabiyeye hayır diyemem :)
 
5. Nefret ettiğin bir şey?  
 
O kadar düşünmeme gerek yok kesinlikle içten pazarlıklı, yapmacık
cin olmadan adam çarpmaya çalışan ve beni aptal yerine koymayı deneyen
insanlara tahammül edemem!
 
6. En çok sevindiğin iltifat? 
Kim sevmezki iltifat almayı hele bir bayan..
yaptığım iyiliği veya inceliği farkedip teşekkür edilmesine bayılırım :)
tabii arada eşimin güzelliğim konusunda söylediği güzel sözlerede :))
 
 
7.Favori kitabın?  
 
İşte bu zor bir soru..her kitapta ayrı bir heyecan duyarım. Elif Şafak'ın
AŞK'ını okuduktan sonra kendimi Konya'da bulmuştum mesela.
Ayrıca Canan Tan'ın Pirayesi'de feci etkilemişti. daha saysam Ohoooo..
 
8.Sana görünüş olarak yakın bulduğun ünlü? 
 
Aslında ben değil ama çevremdeki herkes Bir İstanbul Masalı yayınlandığında
beni Esma'ya yani Ahu Türkpençeye benzetmişti. kara kaşlı-iri gözlü
oluşumdan, tabi birde o zamanlar bende gözlük takıyordum.
 
9. Herkesin beğendiği ama senin sevemediğin bir ürün?  
 
Hiç düşünmedim böyle birşeyi. Ama herhalde tüm gençliğin ayağında olup
benim asla almayacağım UGG botlar..
 
10. Şu an en çok almak istediğin kozmetik ürünü? 
 
Hiç kozmetiğe düşkünlüğüm yoktur ama herhalde şu ara
ihtiyacım olan şeffaf rimel diyebilirim :)
 
sıra zorlu bir sürece geldi, bu mimi kimlere göndereceğim??
son dönemde tüm bloglarda okuduğum kadarıyla herkes mime karşı.
o yüzden ben serbest kürsü yapacağım ve okuyup beğenen, cevaplamak isteyen herkese
gelsin bu MİM :)
 
keyifli, neşeli, bol dinlenceli haftasonu tatilleri :)
 
 

            
 
 




 

6 Şubat 2012 Pazartesi

sendromsuz bir hafta olsa...


malum pazartesi sabahı..
oldum olası okul zamanlarımda da pazartesi sabahları yataktan kalkasım gelmezdi.
koca kadın oldum hala haftasonunun bitmesini, sabahın köründe kalkmayı sevmiyorum.
heleki haftanın 6 günü çalışan biri olduğumdan bir pazar yetmiyor..
geçen haftadan beri pazarlarımda yok
geçen pazar İzmir'den kayınpederlerim geldiği için onlarla gezildi, tozuldu, yenildi, içildi
Ankara'nın karlı buzlu havasına rağmen :)

bu haftasonuda  dayılar çaya ve Pembomuzla tanışmaya gelince
kalmadı bana dinlenmeye vakit :(
şimdi sıcacık evimde yatağımda olsam,
kitabımdan 3. sayfayı okurken uykuya dalsam...

evdeki işlerde epey birikti her ne kadar iki arada bir derede bir kısım ütüyü yapsamda
daha perdeler yıkanacak, dolaplar dökülüp yeniden yerleşecek....

şöyle Samantha gibi burnumu iki yana kıvırsamda evin tüm işleri hallolsa :)
aklımda yapmayı planladığım hele yazıp paylaşmak istediğim o kadar çok şey varki
üzerimdeki tembelliği atar atmaz yanınızdayım :)
sendromsuz, su gibi akıp giden haftamız olsun...